• ETKİLİ EYLEMLER:
  • Etkili eylemler sonucu kasıtlı veya önlemsizlikle oluşan yaralanma olayları ile oldukça sık karşılaşılır. Yaşamı ve sağlığı bozan ve tehdit eden ruhsal ve bedensel bütün etkilenmeler yara olarak kabul edildiğine göre yaraların değerlendirilmesine özen gösterilmelidir. Genel anlamda vücuda ağrı- acı veren veya verebilecek olan, sağlığı bozan ve akıl fonksiyonlarında bozukluk oluşturan travmatik zararlara müessir fiiller (etkili eylemler) denir. Yukarıdaki tanımlamadan görüleceği gibi kişinin vücut bütünlüğüne veya sağlığına yönelik travmatik zararlar fiziksel (maddi) yada ruhsal olabilir ve bu zararlar hukuk prensiplerine göre kasıtlı veya taksirli olarak ikiye ayrılır. Etkili eylemlerin kasıtlı şekilleri T.C.K. 456 ncı maddesi, taksirli şekilleri ise T.C.K. 459 üncü maddesinde sayılmıştır.

    Etkili eylem olarak nitelendirdiğimiz fiziksel araçlar,kişinin vücudunda birtakım bulgulara yol açar; bu durumda hareket ile sonuç arasında nedensellik ( illiyet ) bağının kurulması kolay olur. Tersine ruhsal ( manevi ) araçlarla oluşturulmuş etkili eylem sonuçlarında hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunup bulunmadığını ortaya koymak oldukça zordur. Bu nedenle ruhsal etkili eylem ile oluşmuş vücut bozukluklarında olayın tıbbi yönü değerlendirilmeli, hareket ile sonuç arasındaki nedensellik bağının var olup olmadığını Yargıç’ın yorumuna bırakmalıdır.

    Etkili eylemlerle ilgili raporların düzenlenmesinde gerekli olan bazı kavramların açıklanması gerekir. İnsan vücudu; cildi,iskelet sistemi ve bu sistemin koruduğu organlar,damarlar ve sinirler ile bir bütün oluşturur. Bu bütünde oluşan veya oluşturulan bir arıza (bozukluk) , kendini belirtisi ile ortaya koyması tıbbi bir realite olduğuna göre bu arızanın (bozukluğun) adli açıdan değerlendirilmesi de hukuksal bir prensiptir. Hukuksal prensiplerde yasa maddeleri uygulanacağından tıbbi bilgiler yasa maddeleri ışığı altında değerlendirilir.

    Uzuv zaafı ve uzuv tadili :

    Vücudun gövde ve çevre bölümlerinde yaşam için önemli uzuvlar,damarlar ve sinirler bulunur. Kişiye yönelik travma; bir organın ( uzuv ) devamlı olarak bütünlüğünün veya fonksiyonlarının zayıflamasına, yarıya yakın kaybolmasına ve bir sakatlık halinde kalmasına neden olmuşsa uzuv zaafı, bir organın bütününün veya fonksiyonunun tüm olarak ortadan kalkmasına neden olmuşsa uzuv tadili olarak nitelendirilir. Çünkü kişiye yönelik eylem yada travma,organın ( uzuv ) anatomik yapısından başka fizyolojik fonksiyonunu bozarak iş görme yeteneğini azaltmış veya kaybına neden olmuştur. Ayrıca bir organın bütünlüğünün veya fonksiyonlarının azalması- kaybolması genel beden gücünden % 10’dan fazla bir azalma oluşturursa uzuv zaafı ( % 10- 30 arası ), % 30 ve daha yukarı değerde bir azalma - kaybolma oluşturursa uzuv tadilinden söz edilir. Yargı sistemimiz, genel beden gücünde % 10 altındaki azalmaları değerlendirme kapsamına almamıştır. Adli Tıp uygulamalarında iç organlar (aza ) ve beş duyunun (havas) her biri uzuv olarak kabul edilir. Görme, işitme,tat,dokunma ve koku alma duyularından birinin zayıflığı ya da fonksiyonlarında azalma, havastan birinin devamlı zaafı; bu duyulardan birinin kaybı ya da fonksiyon dışı kalması, havastan birinin ziyaı olarak ifade edilmektedir. Göz ve kulakta ise çift olan duyu organından her ikisinin fonksiyonunun yarı yarıya azalması veya birinde yarıdan fazla azalıp diğerinin sağlam olması durumunda havastan birinin devamlı zaafı; her ikisinin fonksiyonlarında yarıdan fazla azalması veya birinin tam fonksiyon kaybı havastan birinin ziyaı olarak nitelendirilir.

    Ayrıca yasa,her iki el ve her iki ayağın fizyolojik çalışma benzerliğine karşın ayrı ayrı iş görme yeteneğinde olduğunu kabul ettiğinden el ve ayak tek başlarına birer uzuv olarak kabul edilmiştir.

    Hayati Tehlike :

    Hayati tehlike kavramı T.C.K.nın 456 ncı maddesinin 2 inci fıkrasında yer almaktadır. Hekimlere etkili eylemin hayati tehlike oluşturup oluşturmadığı sıklıkla sorulan konular arasındadır. Çünkü etkili eylemde hayati tehlikenin varlığı halinde ayrıca etkili eylemin gerektirdiği iş ve güçten kalma süresi aranmaz. Hayati tehlikenin varlığının kabulü için, hayati tehlikenin etkili eylem yapıldığı anda oluşması veya sonradan ortaya çıksa bile yine doğrudan doğruya etkili eyleme bağlanması gerekir. Kişiye yönelik travmanın; doğrudan doğruya derhal veya çok kısa bir süre içinde ölüme neden olabilecek lezyonların oluşması, yani travmanın yaşam için tehlikeli sonuçlara yol açması hayati tehlike olarak tanımlanır. Hayati tehlike, kişiye yönelik travma sonrası kişinin hayatının kesinlikle tehlikede olmasıdır. Gerçek anlamda hayati tehlike kavramında, hayatın tehlikeye maruz kalması koşul olup tehlikenin gerçekleşmesi koşul değildir. Diğer bir anlatımla, etkili eylem sonucu hayatı tehlikede olan kişinin ölmesi koşul olmayıp tam tersine ölmemesi gerekir. Çünkü ölüm halinde suç niteliği değişecektir. Öldürücü nitelikte bir travma medikal tedavi ve cerrahi girişimle yada hiç bir tedavi görmeksizin spontan olarak geçse bile kişinin hayatını tehlikeye maruz bırakmıştır. Örneğin kafa travmalarında; kafatasında klinik olarak çatlak,kırık, beyinde travmatik odak belirtileri veren beyin lezyonlarında, toraks veya batına giren delici- kesici alet yaralarında, büyük damarların kesilmesinde veya kopmasında, geniş yanıklarda hayat için bir tehlike doğmuştur. Kişinin gerçekten hayatının tehlikeye maruz kaldığı, her çeşit tanı araçları ile ortaya konmadan hayati tehlike deyimi adli raporlarda kullanılmamalıdır. Bu nedenle travma öyküsü ile gelen bütün adli olgularda, tüm klinik radyolojik ve lâboratuar incelemelerinden ve belirli süre klinik gözleminden sonra hayati tehlike oluşup oluşmadığı saptanmalıdır. Adli olgunun, klinik ve diğer olanaklar açısından fiziksel ve medikal yetersizlikler nedeni ile gerekli girişimlerin ya da değerlendirmelerin yapılamaması durumunda ilk ve acil girişim sonrası ileri bir merkeze gönderilmesi sırasında hayati tehlike kaydı ile geçici rapor düzenlenir. Adli olgularda, hayatı tehlikeye maruz kılacak lezyonlar saptanırsa “ hayati tehlikesi vardır ” kaydı konularak düzenlenen geçici rapor dışında; Olguda medikal yada cerrahi girişim sonucu hayatı tehlikeye maruz kılacak lezyon ortadan kaldırılmış ya da spontan olarak hayatı tehlikeye maruz kılacak lezyon ortadan kalkmış ise hayati tehlikenin kalktığına ilişkin rapor düzenlenebilir Ancak kesin raporda hayati tehlike, mutlaka “ travmanın kişinin hayatını tehlikeye maruz kıldığı yada kılmadığı ” şeklinde belirtilmelidir.

    Mutad iştigal :

    Ölümle sonuçlanmayan travmalar, kişinin vücudunda geçici veya kalıcı bozukluklar oluşturduğu gibi o kişinin alışılmış ( mutad olarak yapması gereken) günlük uğraşısına da engel olabilir. Adli Tıp uygulamalarında travmanın kişi üzerinde oluşturduğu belirtilerin geçmesi ve alışılmış faaliyetine dönmesi şifa (iyileşme) olarak tanımlanır. Adli Tıp açısından şifa; adli ve tıbbi olmak üzere ikiye ayrılır. Tıbbi şifa,kişinin travmaya maruz kaldıktan sonra travmanın kişide oluşturduğu arızanın tıbbi olarak iyileşmesi olup geçen zamana tıbbi şifa süresi denir. Adli şifa ise kişinin günlük faaliyetlerinde yapması zorunlu olan işlerdir ve travmaya maruz kalan kişinin günlük yaşamında alışılmış faaliyetlerine tekrar başlayabilmesi için geçen zamana adli şifa süresi ( iş ve güçten kalma süresi ) denir. Adli şifa, mesleki faaliyet değildir. Kişinin yemek, konuşmak,uyumak , oturup kalkmak,soyunup giyinmek,tuvalete gitmek gibi günlük gereksinimlerini doğal bir biçimde başkasının yardımına gereksinim duymadan yapabilmesi; bir bebeğin rahat uyuması,rahat mama yiyebilmesi,çocuğun rahat oyun oynayabilmesi alışılmış faaliyetleridir. Alışılmış günlük faaliyetlerden kalma süresi kişinin mesleki uğraşısına,yaş ve cinsine bakılmaksızın belirlenmelidir. Etkili eylemlerde oluşan lezyonlar kişilerin günlük uğraşılarını engellemektedir. İşte T.C.K.nin 456 ncı maddesi ile etkili eylemler sonucunda kişilerin alışılmış günlük uğraşılarının ne kadar süre ile engellendiğinin saptanması istenmektedir.

    Kişinin alışılmış günlük uğraşılarından kalma süresi ( adli şifa ) T.C.K.’ ye “ mutad iştigalinden mahrumiyet” ve “ mutad iştigallerine devam edememe"şeklinde girmiştir. Adli Tıp uygulamalarında adli şifa ve tıbbi şifa deyimleri kullanılmayıp tıbbi şifa yerine ( iş ) ve adli şifa yerine ( güç) deyimleri kullanılmaktadır. Genellikle ceza yargılamalarında güç= adli şifa,hukuk yargılamalarında iş= tıbbi şifa süreleri göz önüne alınmaktadır. Yargı organlarınca oldukça sıklıkla kullanımına tanık olduğumuz “ iş ve güçten kalma süresi ” nin, adli şifa kavramını tam anlamı ile açıklamaktan uzak olması nedeni ile bunun “ mutad iştigal ” deyiminin kullanılması uygun olacaktır.

    Etkili eyleme bağlı mutad iştigal, diğer bir anlatımla adli şifa süresinin saptanmasında Hekim’in elinde kesin bir ölçü ( kriter ) yoktur. Adli Tıp Kurumu’nun görüşlerini yansıtan vücut bölgelerine göre etkili eylemlerin değerlendirilmesini gösterir listeden yararlanılabilir. Kişiye uygulanan travmanın ağırlığına ve buna bağlı olarak organizmada oluşan bozukluğa ( arıza) göre gün belirlenir. Hafif travmalarda 10 güne dek,orta şiddetli travmalarda 11- 19 gün, ağır travmalarda 20 gün ve üzerinde gün belirlemek gerekir. Adli Tıp uygulamalarında kemiklerde kırık,büyük damarlarda ve sinirlerde kesikler,vücut boşluklarına girmemiş travmatik lezyonlar ve beyinde odak belirtileri oluşturmayan travmatik lezyonlarda mutad iştigal ( adli şifa = güç ) 10 günü aşmamalı, tersine yukarıda sayılan klinik tablolar saptanmış ise travmanın ağırlığına, organ veya dokunun travma karşısındaki durumuna göre 10 günden fazla günler belirlenmelidir. Olguda farklı mutad iştigal engeli gerektirir birden fazla lezyon saptanmışsa mutad iştigal süresi her bir lezyon için belirlenen sürelerin toplamı olarak değil; en fazla mutad iştigale engel oluşturan lezyonun mutad iştigale engel süresidir.

    Etkili eylemler sonucu yaralanma olaylarında T.C.K.’ nin 456 ncı maddesi uygulanır. Hekimlerce belirlenecek mutad iştigal süresine göre anılan yasa maddesi etkili eylemlerde ceza yaptırımı getirmektedir. Maddenin ilk fıkrası, fiziksel eziyet ( cismen eza ), sağlığı bozma,düşünme yeteneğinin zedelenmesi ( akli melekelerde teşevvüş ) ; ikinci fıkrası duyulardan veya ekstremitelerden birinin sürekli zayıflaması , söz söylemekte sürekli zorlanma, yüzde kalıcı bir iz oluşturma,yirmi gün veya daha fazla süren akıl ve beden hastalıklarından birisinin oluşması ve bu süre kadar mutad iştigale engel olunması, hayati tehlike oluşturulması,gebe kadının zamanından önce doğum yapmasına neden olunması; üçüncü fıkrası iyileşmesi mümkün olmayacak derecede akıl veya beden hastalıklarından birisine yol açma, duyulardan veya el yada ayaklardan birinin kaybına neden olma,çocuk yapma yeteneğinin kaybına neden olma, söyleme yeteneğinin kaybına neden olma,ekstremitelerden birinin kaybına neden olma,yüzün sürekli değişikliğine neden olma,gebe bir kadının çocuğunun düşmesine neden olma ; dördüncü fıkrası,hiç bir hastalığa veya mutad iştigalin engellenmesine yol açmayan yada mutad iştigali 10 günden daha uzun süre engellemeyen eylemlere ceza yaptırımı uygulanacağı hükmünü getirmektedir. Eylemlerin mutad iştigal süresine göre etkili eylemde bulunan kişi ( fail ) cezalandırılacaktır.

    Etkili eylemin mağduru hakkında düzenlenen adli raporda mutad iştigal süresi 0- 10 gün arasında belirlenmiş ise 456/ 4 ‘e göre iki aydan altı aya kadar hapis; 11 - 19 gün arasında belirlenmiş ise 456/ 1’ e göre altı aydan bir yıla kadar hapis; 20 gün ve üzeri belirlenmiş yada hayati tehlike bildirilmiş ise 456/2 ‘ye göre iki yıldan beş yıla kadar hapis; 456/ 3 ‘e göre ise mutad iştigal süresi belirlenmesine gerek olmaksızın bu fıkrada yazılı olan durumların saptanmasında beş yıldan 10 yıla kadar hapis cezası verilecektir.

    Sabit eser :

    Yaralar iyileşirken yerinde bir iz, çizgi, nedbe ( skatris) - sabit eser= kalıcı iz - bırakır. Bu kalıcı izin çehrede olması T.C.K.’nun 456/ 2 enci maddesi kapsamında ayrı bir özellik olarak değerlendirilir. Çehrede kalıcı iz,cezayı artırıcı bir nedendir. Ancak 456/2 enci maddesi kapsamında kalıcı iz’in kendine özgü özelliklerinin saptanması gerekir. Bu özelliklerden en önde geleni kalıcı iz’in çehre sınırları içinde bulunmasıdır. Çehre,alında saçlı deri sınırı,yanlarda kulak sayvanları ön kenarları,altta alt çene kavsi kenarından geçen hat içinde kalan bölgedir. Boyun ve ense çehre sınırları içinde değildir. Çehre sınırları içinde kalan bir skatrise çehrede sabit eser ( kalıcı iz ) denebilmesi için; önce yara izi, başlangıçta çok derin ve geniş görülen yara nedbeleri zamanla yüzeyselleşerek inceldiğinden , yara oluştuktan en az altı ay sonra muayene edilmelidir. İkinci olarak yara izi belli bir uzaklıktan ( 4- 5 m ) gün ışığında bakıldığında büyük bir dikkat gerektirmeksizin hemen ayırdedilebiliyorsa bu yara izine çehrede kalıcı iz denilecektir. Bu iz, yaşam boyu sürecek ve çehrenin doğal görünümünü değiştirecek niteliktedir.

    Çehrenin daimi değişikliği :

    Çehrenin daimi değişikliği ise ;çehredeki kalıcı iz’in çehrenin doğal görünümünde geniş ve temel bir değişiklik oluşturmasıdır. Yukarıda tanımlanan çehre sınırları içinde geniş yara izleri, kemik kırık ve deformiteleri , kulakta auricula amputasyonu, burun amputasyonu yada göz enükleasyonu oluşmuş ve kişinin tanıdıklarınca tanınmasında güçlük çekilmiş veya çekilecek ise bu durumda 456/ 3 üncü madde kapsamında çehrenin daimi değişikliği söz konusu olacaktır.

    Adli rapor düzenlenmesinde dikkat edilecek hususlar:

    Etkili eylemlerde ceza miktarı Hekimin adli raporunda kaydedilen bulgulara, mutad iştigal ve hayati tehlike durumuna göre Mahkeme tarafından belirleneceğinden adli raporların düzenlenmesine gereken özen ve dikkat gösterilmelidir. Adli raporlara öncelikle muayenesi yapılacak kişinin açık kimliği,muayene tarih ve saati ile protokol numarası kaydedilmeli,ardından dikkatli bir muayene yapılarak saptanan tüm patolojik bulgular yazılmalıdır. Ancak uygulamada adli raporlara; TA,nabız,solunum sayısı gibi yaşamsal bulguların ve hayati tehlikesinin bulunup bulunmadığı kaydedildiği ve patolojik bulguların kaydedilmediği görülmektedir. Bu durumlarda ilerleyen hazırlık soruşturmasında veya yargılama aşamalarında kişinin kesin raporunun düzenlenmesi istenildiğinde raporda patolojik bulgular kaydedilmediğinden bu rapora dayanarak kişinin mutad iştigal süresi belirlenememektedir. Geçen süre içinde kişinin olay sırasında oluşmuş yaraları iyileşmiş olacağından sonraki muayenelerde patolojik bulgular saptanamaz ve kişinin haklarının kaybı gibi onarılmaz bir durumla karşı karşıya kalınır. Bu nedenle düzenlenecek geçici raporlara mutlaka dikkatli bir muayene sonunda saptanan tüm bulgular kaydedilmelidir.

    Yaraları oluşturan aletlerin pek çok çeşitleri vardır. Bu nedenle pek çok çeşidi olan aletler,çeşitli şekillerde yaralar oluşturduklarından yaranın tanınması ve karakterlerinin saptanması için kullanılan aletlere göre sınıflandırmak gerekmektedir. Etkili eylem raporlarında; etkili eylemde kullanılan çeşitli aletlere göre etkili eyleme maruz kalan kişide oluşan yaralar isimlendirilir. Buna göre yaralar;

    1.Kesici alet yaraları

    2.Kesici delici ( batıcı ) alet yaraları

    3.Kesici ezici alet yaraları

    4.Delici alet yaraları

    5.Künt ( ezici - raddi) alet yaraları

    6.Ateşli silah yaraları

    olarak tanımlanır.

    Düzenlenecek geçici veya kesin raporlarda; saptanan yaraların karakterlerinin ( yaranın boyu, dudakları, genişliği, açıları, kuyruğu, derinliği) kaydedilmesi gerekir.Yaralıda saptanan yaranın yada delici, delici- kesici, kesici, ezici, kesici - ezici aletlerle veya ateşli silahla ( ateşli silah yada av tüfeği) oluşturulup oluşturulmadığı mutlaka belirtilmelidir. Çünkü yaralıda saptanan yara künt bir cisimle ( taş,sopa,demir vs ) oluşturulmuş ise T.C.K.’nun 456 ncı maddesine göre yaptırım uygulanacak, yara kesici aletle meydana getirilmiş ise bu kez T.C.K.nun 456 ncı maddesi ile birlikte T.C.K.nın 457 enci maddesi uygulanacağından ceza artırımına gidilecektir.

    Adli raporlarda medikal bir terim olan “kesi” sözcüğünü kullanmaktan kaçınmalı,kullanıldığı taktirde kesinin ne tür bir aletle ( kesici,ezici gibi ) oluşturulduğu belirtilmelidir. Künt cisimle oluşturulmuş yaralarda kesi sözcüğü yerine künt cisim yarası veya raddi yara sözcükleri kullanılmalıdır. Kafa gibi altında sert kemik bulunan bölgelere yönelik künt travmalarda kesik görünümlü yaralar oluşur. Kişi canlı iken oluşan ekimozun şeklinden etkili eylemde kullanılan aletin cinsi, renginden ekimozun yaşı yani etkili eylemin gerçekleştirildiği zaman saptanabilir. Buna göre yeni ekimozun rengi kırmızı, 3 günlük ekimozun rengi mor, 3- 6 günlük ekimozun rengi menekşe, 7 -12 günlük ekimozun rengi lacivert, 12 -17 günlük ekimozun rengi limon küfü rengidir. Künt cisim yaralarının ( raddi yara ) taş,sopa,demir gibi sert ve künt cisimlerle; kesici alet yaralarının bıçak,cam,jilet gibi aletlerin keskin kenarları ile; kesici - delici alet yaralarının bıçak gibi aletlerle; kesici - ezici alet yaralarının ise balta,satır,keser gibi aletlerin keskin kenarları ve künt ezici yüzeyleri ile oluşturuldukları bilinmelidir. Ateşli silah yaralanmalarında atış mesafesinin saptanmasına olanak sağlayacak ( tatuaj gibi ) bulgular adli rapora kaydedilmelidir.

    Otopsi raporları,ceza sorumluluğu ve hukuki sorumluluk gibi adli raporlarda rapor kapsamı oldukça geniş tutulur. Bu raporlarda olay yeri ve niteliği, olaydan etkilenen kişinin açık kimliği,rapor düzenlenmesini isteyen makam ( C. Savcılığı veya Mahkeme ),sonuca etkili olabilecek bütün bilgi ve bulgular kaydedilmeli; ayrıca ileride rapora temel olabilecek itirazlar karşısında ek rapora temel olacak bilgi,bulgu ve özelliklere de yer verilmelidir.

    Gözaltı muayeneleri :

    Gözaltına alınan kişilerin muayenelerine ayrı bir önem vermek gerekir. Diğer muayenelerde olduğu gibi güvenlik güçlerince ( polis ve jandarma ) gözaltına alınan kişilerin; 1992 Aralık ayında yürürlüğe giren 3842 sayılı yasa ile yapılan değişiklikler gereği yapılacak muayeneleri mutlaka Hekimin görev yerinde yapılmalı, güvenlik güçlerinin karakolda yada başka yerlerde muayene istekleri yerine getirilmemelidir. C. Savcısı ile birlikte gidilerek C. Savcısının bulunduğu yerde muayene yapılabilir. Gözaltına alınan kişilerin muayeneleri sırasında önce kişinin yakınmaları dinlenmeli, olayın oluş şekli ilgili iddiaları ve sonradan oluşan ruhsal ve fiziksel yakınmaları,kendi anlatımına göre uğradığını iddia ettiği kötü muamele kaydedilmeli; ardından ayrıntılı fizik muayene yapılmalıdır. Fizik muayenede ayrıntılı objektif bulgular saptanarak kaydedilir ve en sonunda medikal yoruma yer verilir. Sonuçta üç nüsha halinde düzenlenecek raporun bir nüshası kapalı mühürlü zarf içinde kişiyi muayeneye getiren güvenlik güçlerine verilir,bir nüshası muayenenin yapıldığı kurum tarafından saklanır ve üçüncü nüshası da yine kapalı mühürlü zarf içinde ivedilikle muayenenin yapıldığı kurum tarafından ilgili C. Savcılığına gönderilir.

    Gözaltına alınan kişilerin muayeneleri gerek gözaltına alınan kişinin ve gerekse muayene yaparak rapor düzenleyen Hekim’in çıkarları açısından görev yerinde ve mutlaka tek başına yapılmalı, muayene yapılan yere, hiçbir nedenle muayene edilecek kişi dışında başka hiçbir kişi alınmamalı, özellikle güvenlik güçlerinin güvenlik nedeni ile muayene yapılacak yerde bulunma istekleri kabul edilmemeli ve güvenlik güçlerine muayene yeri çevresinde güvenlik önlemlerini alabilecekleri anımsatılmalı, güvenlik güçlerince önlem alınmasında yardımcı olunmalıdır. Düzenlenen rapor içeriği konusunda güvenlik güçlerine bilgi verilmez ve raporlar kapalı mühürlü zarf içinde verilir. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 25.01.1995 tarih ve 6058 sayılı genelgesi ile tüm sağlık kurum ve kuruluşlarında yürürlüğe konulan “ adli rapor formu “ üzerinde aynı Bakanlık TSH GM’ nün 13.04.1995 tarih ve 6065 sayılı, 13.07.1995 tarih ve 6068 sayılı genelgeleri ile yeni düzenlemeler getirilmiş,05.12.1995 tarih ve 6070 sayılı genelgesi ile adli raporların üç nüsha olarak düzenlenmesi istenmiş ve son olarak 22.04.1996 tarih ve 6072 sayılı genelge ile de adli rapor formunun uygulanması ile ilgili genelgeler bir araya toplanmış ve özellikle adli tıp raporlarının da hazırlanan forma uygun olarak düzenlenmesi istenmiştir. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 06.06.1996 tarih ve 5- 49 sayılı genelgeleri ile de adli olgulara düzenlenecek raporların yukarıda sözü edilen adli rapor formuna göre hazırlanması gerektiği bildirilmiştir.