Ceza sorumluluğu kavramını açıklamadan önce suç ve suçlu ile suçlama yeteneği kavramlarını açıklamak gerekir. Latince “ crimen” sözcüğünden alan ve sözlüklerde “ töreye,usule aykırı davranış olarak tanımlanan ve insanın ortaya çıkışından beri süregelen,insan varoldukça sürecek olan öncesiz ve sonrasız somut bir kavram olan suç; günümüzde olduğu gibi gelecekte de sosyal bir sorun olarak ulusal ve uluslararası düzeyde varlığını ve önemini koruyacaktır. Suçsuz bir toplum ütopiden ibarettir ve insanın ihtirasları,toplumdaki sosyal sınıfların varlığının getirdiği sosyal çelişkiler ve uyumsuzluklar var olduğu sürece,bir bakıma insan varlığının doğal bir kanıtı sayılabilecek olan suç;bir olgu olarak varlığını sürdürecektir. Bazı kişilerin davranışları ve tutumları ile bunların içinde yaşadıkları grubun örnek davranışları arasında bir çelişkiden ibaret olan suç; genel ve evrensel bir olgu olarak çeşitliliklerine rağmen ,çelişki her zaman ve her yerde zorunlu olarak bulunmasının sonucu olarak varlığını korur.
İnsanlık tarihinde suçun anlamı ve değerlendirilişi önemli değişiklikler göstermiştir. Geçmişte suç sayılan bazı olgular günümüzde suç sayılmadığı gibi toplumlara göre de değişiklikler gösterir. Bazı toplumlarda suç sayılan olgu yada eylem başka bir toplumda suç sayılmadığı gibi, tersine önerilecek bir olgu olabilmektedir. Çağdaş toplumlarda suç sayılan işkencenin geri kalmış toplumlarda doğal bir yöntem olarak kabul edilmesi gibi.
Suç; hukuksal,kriminolojik ve sosyolojik nitelikleri olan bir kavramdır. Biçimsel olarak hukuk düzeni tarafından ceza yaptırımına bağlanmış olan suç;ancak hukuka aykırı ve kusurlu bir eylemle gerçekleşebilir. Bu nedenle yasalarla düzenlenmiş suçların, işlenmiş sayılabilmeleri için yasal tipe uygun,hukuka aykırı ve kusurlu bir eylemin varlığı gerekir. Ceza ise,suç işleyen kişiyi hukuka aykırılığın ve kusurluluğun ağırlığına göre uygulanan ve kişiyi yoksunluklara uğratan yaptırımdır. Ceza kavramında,suçluyu topluma yeniden kazandırma amacı yanında uygulandığı kişiyi sıkıntılara,zorluklara uğratma özellikleri de vardır. Güvenlik önlemi ise suçludaki tehlike durumu ile orantılı olarak ortaya konan ve toplumun savunulması amacına yönelik bir yaptırımdır. Suçluya karşı toplumun savunulması bazen özgürlüklerin kısıtlanması,bazen akıl hastaları için önlem olarak tedavilerinin sağlanması veya bir yetkinin geri alınması şeklinde gelişebilir.
Hukukta suçun oluşabilmesi için maddi manevi ve yasal olmak üzere üç unsurun bir arada bulunması gerekir. Maddi unsur,yasanın tarif ettiği bir insan eyleminin,hareketinin bulunmasıdır. Suç işleme düşüncesinin belirmesi işe düşüncenin karar haline gelmesi kast’ı,kastın gerçekleşmesi ise eylemi oluşturur. Yasal unsur,fiilin hukuka aykırılığı karşısında ceza konulmuş olması ; manevi unsur ise suçta kusurluluğun bulunmasıdır. İşte bu kusur; kasıt veya taksir şeklinde ortaya çıkar ve insan irade sahibi olarak suç faili olabilir. Fail kusurlu olduğu taktirde sorumludur ve kusur yok ise suçun diğer iki unsuru olsa bile suç oluşmaz. Karşılaşılan bir eylemin hukuk açısından suç sayılabilmesi için her şeyden önce T.C.K.’nın 1 inci maddesinde söz edildiği gibi,suç,yasada açıklıkla belirtilmiş olmalı,yani eylem ile yasadaki yargı arasında uygunluk bulunmalı,yasa gereğine aykırı düşmeli,eylem ve sonuç arasında bir bağ oluşmuş olmalı ,suç sırasında kişinin işlediği eyleminin anlam ve sonucunu kavrama yeteneğinde olması gibi istemli bir kusur bulunmalıdır. Bu nitelikleri taşıyan eylemleri gerçekleştirenler ise suçlu olarak tanımlanırlar ve üç gruba ayrılırlar.
1.Geçici olarak suç işleyenler: Başkalarının etkisinde kalarak birden bire kızgınlık,elem yada kıskançlık gibi duygulara kapılarak suç işleyenlerdir.Yanında bulundukları kişinin kolayca etkisi altında kalabilen debil’ler,dengesiz ve düşünmeden davranışa geçebilen kişiler,öç almaya kalkışanlar ve aşırı kıskanç kişiler bu gruba girer.
2.Suç işlemeyi alışkanlık edinenler: Gerçek suçlular olup çevrelerine uyum sağlayamayan, duygusuz, düzelme olanağı bulunmayan kişiler ile alkolikler ve uyuşturucu alışkanlığı olanlar bu gruba girerler.
3.Suç işleyen akıl hastaları: Bu kişiler suç niteliğindeki eylemlerinin anlam ve sonuçlarını kavrayamayacak ölçüde hasta olup sabuklamalarının ( hezeyan- delir) emredici etkisi altında suç işleyebilenlerdir.
Suç işleyen bir kişinin ceza görmesi doğaldır. Ancak suç işleyen kişinin ceza görmesi için kişinin yaş ve ruhsal- zihinsel- bedensel olgunluk bakımından belirli bir düzeye gelmesi; bir başka anlatımla kişinin yaşı ve ruhsal- zihinsel- bedensel olgunluğu nedeni ile eyleminin anlamını ve doğuracağı sonuçlar ile anlam ve sonuçların toplumca geçerli olanlarınkinden farklarını bilmesi,eylemini bu farklılıkları bilerek gerçekleştirmiş olması gerekir. Adalet,toplumda herkese layık olduğu hakkını vermek,haksızı cezalandırmak anlamında olduğuna göre,yaptığından habersiz olan,bir eylemi sabuklamalarının etkisi altında işleyen ,yasadaki deyimi ile “ şuur ve hareket serbestisi ortadan kalkmış “ kişiye ceza verilmemesi de adalet ilkelerine uygundur. Hukuksal anlamda şuur yalnızca “ne yaptığını bilmek” değil,aynı zamanda “yaptığının ne olduğunu da bilmek” durumudur. Suç ile arasındaki ilişkilerin,insanların yüzyıllar boyu ilgisini çektiği akıl hastalıkları normal insan düşüncesine görgü ve geleneklerine uymayan veya ters düşen bir tarzda hareket etme olup; akıl hastalarının bakım ve korunmaya gereksinimleri ve toplumun akıl hastalarına karşı korunması yaklaşımları altında bazı önlemler ve düzenlemeler gerekir. Akıl hastaları hırsızlık,yaralama,adam öldürme,hakaret,ırza geçme ve saldırgan sarhoşluk başta olmak üzere her türlü suçu işleyebilirler. Burada önemli olan, suçun işlendiği sırada hastanın ne ölçüde ruhsal durumunun etkisi altında olduğu ve suçu nasıl işlediğidir. Suç işleyen akıl hastalarının, hastalıklarının etkisi altında oldukları zaman ceza sorumluluklarının tümünün veya bir kısmının kalkacağı görüşü ağırlık kazanmaktadır. Burada suçun niteliği önemli değildir. Örneğin şizofren bir hasta sabuklamalarının etkisi altında kendince haklı bir suç nedenine sahip olabilir; ancak bu hasta olduğu için değil, sabuklamalarının etkisi altında olduğunda geçerlilik kazanır.
Suçlama yeteneği ya da isnat kabiliyeti, bir kişiye suç yüklenebilmesi için kişiye uygunluk; bir eylemin bir kişinin üstüne atılabilmesi, ona yüklenebilmesi için failde bulunması gereken niteliklerin bütünü olarak tanımlanır. Başlıca iki neden suçlama yeteneğini etkilemektedir.
1.Temel nedenler: Kişinin belli durumlar karşısında iyiyi kötüden ayırdedebilmesi gerekirken akıl hastaları için bu yetenek her zaman söz konusu olmayabilir. Buna göre sabuklama altında bulunan bir akıl hastasına suçlamada bulunulamayacak,bu etkinin dışında kalan aynı türden bir akıl hastası için ise suç yüklemesi yapılacaktır. Ceza yasası böyle kişiler için yarı sorumluluk getirmiştir. Yarı sorumluluk taşımak indirimli ceza uygulaması demektir.
2.Geçici nedenler: Kişinin geçici bir etki altında kalarak suç niteliğinde eylemi nedeni ile kusursuz sayılacağı,suçlamada bulunulamayacağı kabul edilmektedir. İstem dışı verilmiş bir ilaç yada ateşli bir hastalık seyri sırasında oluşan bilinç karışıklığı ( mental konfüzyon ) veya hipnoz altında suç işlenmesi durumlarında geçici bir nedenin düşünülmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, bu tür etkiler altında suç işleyen kişinin başka bir davranış gösteremeyeceği kabul edilerek yarı sorumluluk yada doğrudan sorumsuzluk kararı verilebilir. İsteyerek ve bilerek alkol ve uyuşturucu madde alındıktan sonra işlenen bir suçta geçici nedenlerin varlığı kabul edilemez.
Ceza sorumluluğunda öncelikle kişide bir akıl hastalığı yada kişilik bozukluğu bulunup bulunmadığı saptanmalı, ceza sorumluluğu yönünden geçerli bir suç işlemesi halinde bir akıl hastası suçlu sayılacak mı sayılmayacak mı sorusuna yanıt aranmalıdır. Kişilik bozukluklarından özellikle antisosyal kişilik yapısında olanların ceza sorumluluklarının tam olması gerekir. Günümüzde akıl hastalarının akıl hastanelerinden sosyal salah ile topluma karışmak üzere çıkarıldığında,topluma uyum sağlayabileceği, bir takım sorumlulukları üstlenebileceği kabul edilmektedir. T.C.K.; akıl hastalarının eylemlerinden dolayı tam yada indirimli olarak sorumsuz olabileceklerini kabul etmektedir. Suçlu akıl hastasının indirimli cezadan yararlanması kabul edilmeli, ancak hiç ceza görmemesi düşünülmemelidir. Akıl hastası kendisini yönlendiren, davranışlarının bağımsızlığını önleyen bir sabuklamanın etkisi altında iken bu suçu işlemiş ise bu kez hiç cezalandırılmamalı,başıboş bırakılıp yeni bir eylemde bulunmasına olanak vermemek için de bir akıl hastanesinde tedavi altına alınmalıdır. Ceza sorumluluğu üç bölüme ayrılır.
1.Tam sorumluluk
2.Tam olmayan sorumluluk
3.Sorumsuzluk
Bir eylemin suç sayıldığı durumlarda, bu eylemin onu işleyene yüklenebilir olması kaydı ile o suçu işleyenin yasalardaki karşılığını görmesi gerekir. Ruhsal açıdan normal kişilerin suç niteliğindeki eylemlerinden dolayı ceza sorumlulukları tamdır. Bazı aklı hastalarının bilinç ve davranışları yada çocukların belirli yaş sınırlamaları içinde,aklı başında bir kişi olarak işledikleri suçun anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine ( fark ve temyiz kudreti ) sahip olmadıklarına göre işledikleri suç nedeni ile tam olmayan sorumlulukta olacak veya sorumlu olmayacaktır. Eylem sırasında bilinç ve davranışlarının bir ölçüde bozuk olduğu saptanan hastalarda,yaşla sınırlı olarak çocuklar ile sağır ve dilsizlerde gereken ceza yerine indirimli ceza uygulanır. Her akıl hastasının ceza sorumluluğundan tümü ile yoksun olduğu da düşünülemez. Bu nedenle T.C.K.nun 47. maddesi ile akıl hastalığının bir suç işlenişinde indirimli cezaya neden olabileceği kabul edilmiştir. Eylem sırasında hastanın sabuklayıcı tablo içinde bulunması durumunda ceza sorumluluğu taşımaması doğaldır. Ancak topluma uyum sağlayacak ölçüde iyileşmiş ( sosyal salah ) bir hasta,örneğin ruhsal tablo içermekle birlikte konvülsif krizler arasındaki dönemde açık belirtiler taşımayan bir epileptik için tam sorumsuzluk kararı da doğru değildir. Şizofrenler için de eylemin kesinlikle dürtüsel nitelikte olması gerekir. Bu nedenle şizofrenler tasarlayarak adam öldürmeye kadar varan suç işlerler.
Ceza sorumluluğunda sorun, suçlunun T.C.K.nun 46 veya 47 nci maddelerinden yararlanıp yararlanamayacağının saptanmasıdır. Suç işleyen kişi için,suçlunun kendisi,avukatı ve yakınları yada C. Savcısı T.C.K.nun 46 veya 47 nci maddeleri kapsamında akıl hastası olduğunu ileri sürerek durumlarının saptanmasını istedikleri taktirde Yargıtay içtihadı uyarınca Yargıç,suçluyu bir ruh hekimine göndermek zorundadır. Ceza sorumluluğu akıl hastalıkları etiketine ve suçun neden ve nasıl işlendiğine bakılarak değil,hasta bir bütün olarak ele alınmalı,suç olan eylemi, içinde bulunduğu ruhsal durumda neden ve nasıl yaptığı öğrenilmek suretiyle bir kanıya varılmalıdır. Bir diğer sorun,suçlunun suç tarihindeki ruhsal durumudur. Aradan bir iki yıl bazen da daha fazla süre geçmiş hastalarda geçmiş bir tarihteki hastalığının niteliğini ve ağırlığını saptamak bazen mümkün olmakla birlikte çoğu zaman mümkün olmayabilir. Suçlunun suç sırasındaki durumunu belgeleyen bir raporun varlığı,bu gibi durumlarda oldukça yararlı olmaktadır.
Kişide varlığı saptanan her psikopatolojik durumun o kişinin işlediği suça karşı ceza sorumluluğunu etkilemesi gerekmez. Psikiyatrik muayene sırasında saptanan pek çok psikopatolojik kişinin ceza sorumluluğunu etkilemez . Bu bulguların bir kısmı suç öncesinde kişide bulunmakla birlikte kişinin hareket ile irade ve şuur serbestisi üzerine etkisizdir; bir kısmı da suçun işlenişinden sonra oluşmuş suç işlemenin sonucu olarak ortaya çıkan reaktif nitelikte nevrotik ve bazen de psikotik davranışlardır.
Akıl hastalığı zihinsel yetilerin (melekeler) gelişmemiş olması veya gelişmiş zihinsel yetilerin daha sonra tamamen veya kısmen bozulmuş olmasıdır. Akıl hastalıklarının da hafif veya ağır şekilleri vardır. Akıl hastalığının derecesine göre ceza sorumluluğu değişir. Suç işlediği zaman şuur ve harekatının serbestisi tamamen bozulmuş akıl hastalarının ceza sorumlulukları yoktur.
Bir kimsenin kendisini ve çevresinin durumu ve değerini doğru ve normal bir şekilde takdir etme gücü,bilinç ( şuur ) anlamındadır. Koma halinde bilinç tamamen kaybolur. Akıl hastalığı ne kadar ileri olursa olsun bilinç tamamen kaybolmaz. Yasa şuurun normal durumunun bozulmasını dikkate almıştır. Hareket serbestisi ise irade anlamınadır. Yasa yalnız şuur değil,aynı zamanda iradenin de bozulmasını göz önüne almıştır. Akıl hastalığı etkisi ile suç işleyen bazı kişilere ceza verilemez ; ancak bu kişiler önlem ve tedavi amacı ile bir hastanede korunma ve tedavi altında tutulurlar. Bazı akıl hastalıklarının tamamen iyileşmesi olanaksızdır ve bunların kendini idare edebilir ve zararsız hale gelmeleri yasal anlamda şifa olarak ifade edilebilir. Akıl hastasının işlediği suç,ağır hapis cezasını gerektirir nitelikte ise muhafaza ve tedavi altında bulundurma süresi bir yıldan daha az olamaz. Hastane sağlık kurulu hastanın iyileştiğini bir raporla saptarsa muhafaza ve tedavi kararını veren aynı mahkeme tarafından serbest bırakılır.
Ceza sorumluluğu daima bir kişinin belirli bir tarihte işlemiş olduğu belirli bir suça karşı saptanır. Kişinin ,önceden işlemiş olduğu suç yada suçlara karşı ceza sorumluluğunun saptanması,belirli tarihteki suçuna karşı ceza sorumluluğu saptanmasında bağlayıcı nitelikte değildir. Benzer şekilde kişinin önceden geçirdiği hastalıklar ve aldıkları raporların da bağlayıcı niteliği yoktur. Ancak kişinin akıl hastalığı ile işlenen suçun cinsi ve işleniş biçimi arasındaki ilişki ,kişinin işlediği suça karşı ceza sorumluluğunda etkilidir. Diğer bir anlatımla akli bozukluk ile işlenen suç arasında bir ilişkinin varlığı gereklidir.
Psikoz grubuna giren,bütün semptomları ile tanınan ve ceza sorumluluğunun tamamen ortadan kalkmasını gerektirecek akıl hastalıkları arasında;
1.Mani- melankoli
2.Şizofreni
3.Senil demans
4.Paralitik demans
5.Paranoya
6.Parafreni
7.İdiosi ve embesilite düzeyinde zeka gerilikleri
8.Mental konfüzyon
9.Epilepsinin psişik nöbetleri
10.Toksik psikozlar
sayılabilir.
Suç işlediği sırada şuurunun ve iradesinin serbestliğini önemli ölçüde azaltan bir akıl hastalığı bulunan kişinin ceza sorumluluğu tam değildir. Ceza dorumluluğunun kısmen var olduğu muayene ve müşahede edilerek raporla bildirilen akıl hastalarının duruşma yetenekleri vardır ve hükümden sonra muhafaza ve tedavilerine gerek yoktur.
Ceza sorumluluğunu kısmen kaldıran akıl hastalıkları arasında ;
1.Nevrasteni ( ileri belirtiler gösteren)
2.Psikasteni
3.Histerinin tam agnoise kriz devreleri
4.Kronik alkolizm
5.Narkotik maddelere alışkanlık devresinde psişik krizler
6.Epileptik kişilik yapısı
7.İleri derecede debilite
8.İyice incelenmiş somnanbulizm
sayılabilir.
Arızi nedenler bilinç ve iradeyi geçici olarak ve kısa bir süre için bozan objektif dış faktörlerdir. Bu faktörlerin bilinç ve iradeyi bozacak nitelikte olması gerekir; subjektif nedenlerle bilinç ve iradenin olası olarak bozulduğu kabul edilemez. İleri derecede reaktif bir teessür,sıkıntı,hiddet,öfke,elem ve keder arızi nedenler arasında sayılamaz. Bu nedenlerin niteliği T.C.K.nın 48. Maddesinde tanımlanmıştır. Bunlar;
1.Kendi isteği dışında alkol
2.Kendi isteği dışında uyuşturucu maddeler
3.Tedavi amacı ile verilen ilaçlar
4.Karbonmonoksit
5.Eter
6.Fenol inhalasyonu
olarak sayılabilir.
Kendi isteği ile alkol sarhoşluğu ve kendi isteği ile kullanılan narkotik maddeler etkisi altında işlenen suçlar, söz konusu 48 inci madde kapsamına girmezler. Yine T.C.K.nun 571 inci maddesine göre bilerek ve kendi isteği ile sarhoşluk,başlı başına bir suçtur ve ceza hafifletici arızi bir neden olarak alınamaz. Benzer şekilde T.C.K.nun 404 üncü maddesine göre uyuşturucu maddeleri bilerek kullanmak ta bir suçtur. Kendi isteği dışında anlamadan ve bilmeden alkol veya uyuşturucu maddeler almış veya kendisine bu maddeler verilmiş olması sonucunda sarhoş olan ,tedavi için verilen bir ilaç etkisi ile yada yukarıda sayılan gazların solunması ile kısa sürede bilinç ve irade bozulacağından bu sırada suç işlenmesi halinde arızi nedenlerden söz edilebilir.
Ancak kronik alkolizm ve uyuşturucu madde alışkanlık ve bağımlılığı ile kendi isteği ile sarhoşluk ve uyuşturucu madde kullanımlarını ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Kronik alkolizm ve uyuşturucu maddelerin, ileri derecede alışkanlık ve iptila sırasında ortaya çıkabilen toksik psikozlarda bu tablolarının etkileri ile suç işleyenlerin durumları doğrudan T.C.K.nun 46 veya 47 nci maddeleri kapsamına girdiğinden alışkanlık yada iptila yapan maddeler arızi nedenler arasında sayılmazlar.