ADLİ RAPORLAR:

Adli olgularda Hükümet Tabipleri,Sağlık Ocağı Hekimleri ile Sağlık Merkezi ve Devlet Hastanelerinde görevli Hekimlerin Adli Tabiplik yetki ve sorumlulukları çerçevesinde düzenledikleri adli raporlardır. Bilindiği gibi, bir konu ile ilgili olarak yapılan inceleme ve sonuçları içeren yazılı belgeler olan raporlar, ele alınan konuların sayısınca çok çeşitlidir. Hekimler tarafından düzenlenen raporlar idari, bilimsel ve adli raporlar olabilir. Adli olgularda adli raporlar düzenlenir.

1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 11 ve 13 üncü maddeleri, yalnızca bu yasa ile meslek ve sanatlarını yerine getirme yetkisi olan Hekimlerin rapor düzenleyebilecekleri; ve önceden sözü edilen 38 sayılı Tababeti Adliye Kanunu’nun 3 üncü maddesi Hekimlerin adli rapor düzenleyebilecekleri hükmünü getirmiştir. C.M.U.K. ve diğer yasalar gereği adli raporlar, hazırlık aşamasında C. Savcılıklarının,yargılama aşamasında Mahkemelerin yazılı istekleri üzerine düzenlenir. Ancak ister Sağlık Ocağı veya Hükümet Tabibi olsun ister Sağlık Merkezlerinde yada Devlet Hastanelerinde görevli Hekim olsun ; Adli Tabiplik hizmetleri yerine getiren Hekimin adli raporlarını yasal çerçeve içinde düzenlemesi gerekir.

Adli raporlar, mutlaka yargı organlarınca yapılmakta olan veya yapılacak bir soruşturmaya yada yapılmakta olan yargılamaya konu olan bir kusur veya bir suçun varlığında düzenlenebilir. Soruşturma yada yargılama konusu bir suç oluşmamış ise adli rapor düzenlenmesi koşulu oluşmamış demektir. Örneğin şikayete bağlı etkili eylemle ilgili adli rapor, etkili eyleme maruz kalan kişinin; yargı organlarına veya güvenlik güçlerine yakınıcı olarak başvurusu halinde yapılacak muayenesinden sonra düzenlenebilir. Ancak adli raporların düzenlenmesinde pek çok uygulama hataları görülmektedir. Adli raporların yukarıda sayılan bilgiler doğrultusunda yalnızca C. Savcılarınca ve Mahkemelerce istenebileceği belirlenmiş olmasına karşın Adli Tabiplik uygulamalarında yargı organları dışında kalan resmi makamların istemi halinde de adli rapor düzenlendiği görülmektedir. Yalnızca yargı organlarının yazılı istemi halinde düzenlenmesi gereken adli raporlar, adli raporu talep eden yargı organına yönelik ( yargı organına hitaben ) başlıkla ( ........ C. Savcılığına ya da .............. Mahkemesine gibi ) düzenlenmelidir. Polis ve Jandarma Karakolları ile Emniyet Müdürlüklerinin ilgili Şube Müdürlüklerince Adli Tabiplikten adli rapor düzenlenmesi istekleri; güvenlik güçlerinin C.M.U.K. un 154 üncü maddesi gereğince C. Savcıları adına hareket etmeleri sonucudur. Bu nedenle C. Savcıları adına hareketle güvenlik güçlerince adli rapor düzenlenmesi isteklerinde de adli rapor mutlaka ilgili C. Savcılığına hitaben başlamalı ve adli raporun içeriğinde raporu isteyen güvenlik güçleri ( polis veya jandarma karakolu ) belirtilmelidir. Yargı organları ve yargı adına hareketle güvenlik güçlerinin ( Polis ve Jandarma Karakolları ile İl- İlçe Emniyet Müdürlükleri ) dışında hiç bir kişi, kurum yada makamın nedeni ne olursa olsun isteği ile adli rapor düzenlenemez.

Ayrıca yukarıda söylendiği gibi C. Savcılığı adına rapor isteminde bulunan güvenlik güçlerinin muayene istemi nedeninin yani muayene nedeni olan kusur ya da suçun belirtilmesi gerekir. C. Savcısı adına rapor isteğinde bulunan güvenlik güçlerine hitaben adli rapor düzenlenmesi şeklindeki uygulama hataları bırakılmalıdır. Adli rapor isteğinin Mahkemelerden gelmesi halinde düzenlenecek raporun Mahkemeye hitaben başlaması gerektiği açıktır.

Adli Tabip; bilgilerini doğru ve yansız, C. Savcıları ve Yargıçların anlayabilecekleri bir dille yazılı olarak aktarabilmelidir. Adli raporlar gereksiz ayrıntılardan arındırılmış, ancak gereken bilgileri içermeli, tıbbi terminoloji yerine yargıda görevli C. Savcıları ve Yargıçların medikal nosyonları bulunmadığı göz önüne alınarak yerleşik Türkçe terimler kullanılmalı ve tıbbi terimler kullanıldığı taktirde kısaca açıklanmalıdır. Yanlış ve taraflı raporların adli tabiplere sorumluluk yüklediği bilinmelidir. Adli raporlarda açıklanan konularla somut dayanaklar ve gerekçelere yer verilmeli, konu ile ilgili olarak kesin hüküm taşımalıdır. Adli raporlar başlıklı (antetli ) kağıda mutlaka iki nüsha olarak daktilo ile yazılmalı, ilgili C. Savcılığına hitaben başlamalı ve güvenlik güçlerince istemde bulunulmuşsa başlıktan sonra istemde bulunan güvenlik biriminin adı ile yetkili isim ve imzasını içeren resmi istem yazısının tarih ve sayısı , yoksa ilgili C. Savcılığının yazısının tarih ve sayısı belirtilmelidir. Antetli kağıt bulunamadığı durumlarda başka kağıtlara da yazılabilir. Daktilo ile yazılamadığı taktirde okunaklı biçimde kitap harfleri ile yazılmasında da sakınca yoktur. Düzenlenen adli raporun bir nüshası ilgili C. Savcılığına ulaştırılmak üzere gerekli önlemler ( kapalı mühürlü zarf içinde raporun gönderilmesi gibi) alınarak güvenlik görevlilerine zimmet defterine imza karşılığı teslim edilmeli, diğer nüshası dosyasında saklanmalıdır. Adli raporlar kapalı mühürlü zarf içinde olsa bile yakınıcı ya da fail’e verilmemelidir. Adli raporlar için düzenli bir protokol defteri tutulmalı, bu deftere muayene edilerek adli rapor düzenlenmesi istenen kişi veya kişilerin açık kimlik bilgileri , adli rapor isteminde bulunan C. Savcılığının adı, C. Savcılığı adına güvenlik güçlerince istemde bulunuluyorsa isteyen birimin adı, istem yazılarının tarih ve sayıları ile muayene tarihi, protokol sayısı ve muayene saati mutlaka kaydedilmelidir. Bundan sonra yapılacak muayene sonucunda; kişinin genel durumu, lezyonların anatomik bölgelere göre yeri,şekli, derinliği ve boyutları, lezyonlarda saptanan özelliklerine göre kullanılan aletin cinsi ve sağlık kurum ve kuruluşlarında yapılan muayenelerinde saptanan klinik,laboratuar ve radyolojik bulgulara yer verilmeli ve sonuç yazılmalıdır. Sonuç bölümünde yaşamsal tehlikesinin olup olmadığı ve ne kadar süre mutad iştigal’ine engel oluşturduğu belirtilmelidir. Ayrıca yüz bölgesinde ( çehre ) yer alan yaraların sabit eser ( kalıcı iz ) niteliğinde olup olmadığı ve saptanan lezyonların uzuv zaafı ya da uzuv tadili niteliğinde olup olmadığına yer verilir. En sonunda muayeneyi yaparak raporu düzenleyen hekimin kimliği, görev ünvanı yazılır, imzalanır ve muayenenin yapıldığı kurum mühürü ile mühürlenir. Adli raporların bir nüshaları bu protokol defteri ile uyumlu bir dosyada korunmalıdır.

Adli olgunun muayenesi sonunda bir karar ve kanıya varılamamış, bulgular yeterince değerlendirilememiş , klinik incelemeler sürdürülüyorsa veya yaşamsal tehlike varsa ya da ileri incelemelerin yapılabilmesi için olgunun olanakları olan bir merkeze gönderilmesi gerekiyorsa geçici rapor düzenlenir. Bu raporlarda mutlaka yaşamsal bulgular yanı sıra önceden belirtildiği gibi travmatik lezyonlara yer verilmelidir. Adli olgunun muayenesinde hekim kesin bir kanıya ve karara ulaşmış ise kesin rapor düzenlenir. Bazen de; önceden raporu düzenlenmiş bir adli olgunun yargı organlarının istemi üzerine yeniden yapılan muayenesi sonunda kesin raporda yer almayan bir bulgu yada beklenmedik bir ek patoloji saptanması durumlarında ek rapor düzenlenebilir.

Adli Tabiplik uygulamalarında Hekim - Hasta ilişkisi yerini; klinik Hekimlik uygulamalarından oldukça farklı bir boyutta olan Adli Tabip - Adli olgu ilişkisine bırakmaktadır. Burada kişinin, adli olgunun muayenesi, olayın adli açıdan aydınlatılması için yapılmakta olup kişinin sağlık sorununun çözümüne yönelik değildir. Adli Tabip, Adli Tabiplik hizmetini yerine getirirken bir “bilirkişi” konumundadır, tedavi edici Hekimlik gibi bir işlevi yoktur .O halde düzenlenecek adli raporlar genel anlamda bilirkişi raporu olacağından ve bilirkişi raporları C. Savcıları ya da Mahkemelerce istenebileceğinden adli raporların rapor isteminde bulunan Yargı organının soruları doğrultusunda düzenlenmesi gerektiği açıktır.

Adli raporlar çok çeşitlidir; diğer bir anlatımla yargı organları, Adli Tabiplerden Adli Tıp ile ilgili pek çok konuda rapor düzenlenmesini isteyebilirler. Hazırlık aşamasında C. Savcılarının, yargılama aşamasında Mahkemelerin Adli Tabibe yöneltebileceği sorular oldukça çok ve karışıktır. Etkili eylemler,yaralanmalar, farik ve mümeyyizlik ,hukuk ve ceza sorumlulukları şikayete bağlı cinsel suçlar,ruhsal muayeneler, yaş saptanması, zehirlenmeler, babalık davaları, maluliyet gibi. Otopsi raporu gibi önemli raporlarda rapor kapsamı oldukça geniş tutulur ve sonuca etkili olabilecek bütün bilgi ve bulgular kaydedilir; olanaklı ise ileride rapora itiraz halinde düzenlenmesi gerekebilecek ek rapora dayanak olabilecek bulgulara da yer verilir.

Adli raporların düzenlenmesinde bazen soruşturma evrakından yararlanılır. Örneğin cezasal sorumluluk raporlarında soruşturma evrakı içinde bulunan tanık, sanık ya da olayın mağdurunun anlatımları muayene bulgusu kadar değerli olabilir. Gerekli görüldüğü taktirde geçici rapor düzenlenebilir. Adli raporların tümünde olduğu gibi bu raporlarda da saptanan lezyonlara geniş olarak yer verilmeli, ayrıca geçici rapor düzenlenme nedenleri açıklanmalıdır. Bu nedenler çok çeşitli olabilir. Hekimin, adli muayenesini yaptığı kişinin durumunun kesin olarak ortaya konması için ileri incelemeye gerek görmesi, kişinin yaşam tehlikesi içinde olması yada yaşam olasılığının belirsizliği ve kısa bir süre sonra ölmesi olasılığının olduğu durumlarda geçici raporlar düzenlenir. Bazen da ivedilikle adli rapor düzenlenmesi istenebilir. Alkol raporları yada cinsel suçlarla ilgili muayeneler gibi.

Alkol raporları :

Adli Tabiplik görevini yerine getiren Hekimlerin düzenleyecekleri alkol raporlarında mutlaka muayene tarih ve saati ile yapılacak muayene sonucu saptanan alkol değeri promil cinsinden yazılmalı, ayrıca kişinin alkol etkisi altında olup olmadığı belirtilmelidir. Buna göre alkol raporunda kişinin alkol almadığı, almış olduğunun saptanması halinde alkol etkisi altında olmadığı ya da hafif, orta ve ileri derecede alkol etkisi altında olduğu yorumu getirilir; yani kişinin sarhoşluk tablosu içinde olup olmadığına bakılır. Ancak burada göz önüne alınması gereken nokta, olayın oluş zamanı ile muayene saati arasında geçen süredir. Alkolün vücuttan süre ilerledikçe elimine olacağı bilindiğine göre oluş zamanı ile alkol muayene zamanı arasındaki süre uzadıkça kan alkol düzeyi düşecek ve kişinin sarhoşluk tablosunu oluşturan klinik bulgular gerileyecek veya kaybolacaktır. Kişinin alkol etkisi altında olup olmadığı ya da bir başka anlatımla sarhoş olup olmadığı kanda alkol düzeyinin ölçülmesi ile saptanmalıdır. Bunun için alkolmetre cihazlarından yararlanılır. Bu cihazlarla solunum havasındaki alkol konsantrasyonu promil değeri ile saptanır. Alkolmetre cihazlarının kullanımı yaygınlık kazanmadığından uygulamada alkol muayeneleri kişinin solunum havasını koklama yada kinezi deneyleri gibi cerebellar muayeneler ile yapılmaktadır. Parmak - parmak ve parmak- burun deneyleri, yazı yazdırma gibi.

Kan alkol düzeyi 0.50 promil olarak saptandığında yüzde hiperemi; 0.50- 1.00 promil ise öfori,amaçlı hareketlerde güçlük, nistagmus, koordine hareketlerde güçlük, saldırganlık; 1.00- 1.50 promil ise sarhoşluk,dikkat dağılması, irade zayıflığı, reaksiyon zamanında gecikme, oto kontrol güçlüğü; 1.50- 2.00 promil ise belirgin sarhoşluk, emosyonel düzensizlik, cerebellar bulgular,koordineli hareketlerde ileri derecede bozukluk, reaksiyon zamanında ileri derecede gecikme; 2.00- 2.50 promil ise ileri derecede koordinasyon bozukluğu, bilinç bulanıklığı, konuşma ve anlama bozuklukları, cerebellar bulgularda artış; 2.50- 4.00 promil ise ileri sarhoşluk, bilinç kaybı,paralitik bulgular,stupor ve koma; 4.00 promil üzerinde ise solunum depresyonu,şok ve ölüm görülür.

Her alkol alan sarhoş değildir ve T.C.K.nun 571 inci maddesine göre bilerek ve isteyerek sarhoşluk başlı başına bir suçtur ve ceza yaptırımı vardır. Yasalarımız trafik yasası dışında kişinin alkol alımını değil, kişinin almış olduğu alkol sonucu sarhoşluk içinde olup olmadığının araştırılmasını ister. Trafik yasamız ise, alkollü araç kullanmak gibi trafikle ilgili taksirli suçlarda kişinin alkol alıp almadığının saptanmasını bir başka anlatımla trafikte alkol denetimini trafik zabıtasına bırakmıştır. Alkollü araç kullanma dışında trafik suçu oluştuğunda ya da sürücünün trafik zabıtasınca düzenlenen alkol raporuna itirazı durumunda hekimden alkol raporu istenmektedir. Trafik zabıtasınca sürücünün alkollü araç kullandığı saptanırsa alkollü araç kullanmanın getirdiği yaptırım uygulanır. Sürücünün alkollü araç kullanması sırasında ve sonucunda trafik kazasına neden olursa alkollü araç kullanmanın yaptırımları ( para cezası ) ve neden olduğu trafik kazasının yaptırımları ( ceza ve tazminat ) ayrı ayrı uygulanmaktadır. Trafik yasamıza göre kamu hizmeti yerine getiren sürücüler ile resmi araç sürücüleri alkollü araç kullanamazlar. Özel araç sürücülerinde kan alkol düzeyinin % 50 mg ( 0.50 promil ) aşmaması gerekir.

Daha önce söz edildiği gibi trafik kazaları taksirli suçlar arasında sayılmakta ve TCK 459 uncu maddesi uygulanmaktadır. Trafik ile ilgili suçların taksirli suçlar arasından çıkarılarak bazı ülkelerde olduğu gibi kasıtlı suçlar arasında değerlendirilmesi ya da yalnızca trafikle ilgili suçlar için,17.10.1996 tarih ve 4199 sayılı “ Karayolları Trafik Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Ek ve Geçici Maddeler Eklenmesi; Emniyet Teşkilatı Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi ve Ek Maddeler Eklenmesi; 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un yasama organında tartışılması sırasında da gündeme geldiği gibi, taksirli suçlar ile cürüm arasında yeni bir suç kavramı ortaya konması şeklinde suç niteliğinde yapılacak değişiklik, şüphesiz diğer önemli pek çok faktörle birlikte sosyo- ekonomik boyutları en üst düzeye ulaşmış trafik sorunun çözümünde ya da en aza indirilmesinde rol oynayacaktır.

Hekim, görüldüğü gibi kişinin uğradığı travma sonunda bedensel lezyonların saptanması durumunda , yargı organlarınca ceza yaptırımında göz önüne alınacak olan kesin raporu düzenlemektedir. Kesin raporda kişide saptanan lezyonların yaşamsal tehlike oluşturup oluşturmadığı ve bu lezyonlar nedeni ile kişinin ne kadar süre ile iş ve gücünden kaldığı belirtilmelidir. Kişide saptanan lezyonların ne kadar sürede iyileşeceği daha çok hukuk davalarının konusudur.